YAŞAM ÖYKÜSÜ

ÇOCUKLUK VE GENÇLİK YILLARI

Halit Çelenk, 1921 yılında Antakya’da doğdu. O yılların Antakya’sı Işık Kansu/ Halit Çelenk röportajında şöyle yansıtılmakta:

“Birinci Dünya Savaşı günleri. Fransız toplarından fırlayan gülleler sinir bozucu fısıltılarla havada uçuyor, sonra ateş ve ölüm olarak Antakya’nın üzerine düşüyor. Gözlerde korkunun kıvılcımları… Bir gencecik kadının usuna kazınan anı, yıllar sonra süzülüp aktarılıyor en küçük oğlu Halit’e:

“Biz de Harbiye’den kaçıyorduk. Kucağımda üç aylıktın…”

 İlkokulu Mektebi Sultani’de okuyan Halit Çelenk, orta ve Lise öğrenimini Antakya Lisesinde yaptı. Hocalarının çoğu Fransız ya da Fransa’da eğitim görmüş kişilerden oluşmaktaydı. Sosyal konulardaki derslere daima ilgi duyan Çelenk, ders dışında da okumaya çok meraklıydı. Felsefe hocası Mesut Fani Bilgili bir 150’lik olmanın yanı sıra, aydınlanmacı düşüncelere sahip, burjuva kültürünü özümsemiş bir kişilikti. Ağabey Çelenk ise Hatay’ın Anadolu’ya ilhak etme savaşının ön saflarında yer almış bir kişi. Fransız burjuva devriminin düşünce planında hazırlanmasına ve Fransız aydınlanmasına katkısı olan şair, yazar ve düşünürleriyle örneğin Montesquieu, Diderot, Voltaire ve J. J. Rousseau ile lise sıralarında tanıştı Halit Çelenk. Özellikle Jean Jacques Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi”nin girişinde yer alan;  “İnsan doğaya özgür geldi, özgür doğdu ama bugün her yerde zincirler içinde yaşıyor” tümcesi çok çarpıcı geldi genç Halit’e. Başladı düşünmeye. Acaba bu çelişki nasıl çözülebilecekti? Fransız aydınlanmasıyla başlayan düşünme süreci sol/sosyalist dünya görüşüne doğru evrilmeye başlamıştı böylece. Sınıf arkadaşları Kemal Sülker ve Fethi Atay’la birlikte sosyalizm ile tanıştı. Fethi Atay’ın kütüphanesi sol kitaplar ve Nazım’ın elden ele dolaşan şiirleriyle dolup taşmaktaydı. Genç öğrenci okudu da okudu…

1939’da Antakya lisesinden mezun olan Halit Çelenk babasının oğlunu ticarete yöneltme çabalarına karşın okumak üzere Paris’e gitmek istedi ama Almanların Polonya’ya girdikleri haberini alan aile oğullarını yollamaktan vazgeçtiler. Savaş, İstanbul’la başlayacak yeni bir yaşamın yolunu açmıştı O’na. Yüksek öğrenimini yapmak üzere Antakya’dan ayrıldı. Işık Kansu’nun anlatımıyla “… Antakya’dan başlayıp yıllar sonra engin ‘deniz’lerle kucaklaşan insan hakları, demokrasi, hukuk savaşımı adına gerçekleştirdiği yorucu, çileli, bir o kadar erdemli uzun yürüyüşünün” ilk adımıydı bu.

Çelenk 1939-40 eğitim yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Alman faşizminden kaçarak Türkiye’ye gelen Swartz, Crosa, Newmark, Hirch, Dobresberger, Fon Aster gibi nitelikli bilim adamlarından ders aldı. Derslerden kalan zaman üniversite kitaplığı, halkevleri ve Bab-ı Ali’den elde ettiği kitapları okumakla geçirmekteydi. “Kapital”in Kerim Sadi’nin çevirdiği bazı formaları, Haydar Rıfat’ın ‘Kapital’ özeti, Max Beer’in ‘Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Genel Tarihi’, Ludwig Buchner’in “Force et Matiere (Madde ve Kuvvet)” adlı eseri, Darwin’in “Türlerin Kökeni” o kitaplar arasında yer alır. Bu arada Kerim Sadi ile tanışan Çelenk, O’nun “İnsaniyet Kütüphanesi’ isimli kitaplığından yararlandı ve bu kitaplıktaki Fransızca sol eserlerden çoğunu okudu. İktisadi Doktrinler Tarihi, ekonomi biliminin temel kitapları, Fransız ütopik sosyalistlerinden Saint Simon, Fourier ve Owen’ın eserleri ile burada tanışan Çelenk, Marx, Engels, Lenin’in eserlerinin yanı sıra Hegel’in “Hukuk Felsefesinin Eleştirisi”, Adam Smith’in ‘Ulusların Zenginliği’, Ricardo’nun ‘Değer Kuramı’ ile Kerim Sadi aracılığıyla tanıştı ve burjuva iktisadını da öğrenmeye çalışarak sosyalist dünya görüşünü geliştirmeye çalıştı.

Halit Çelenk, okumalarının onu götürdüğü noktayı şöyle anlatır Ümit Altaş’a:

“’İnsan nasıl insan oldu, nasıl düşünmeye başladı’ türünden konularla çok ilgili olmam nedeniyle, bu konulara daha çok eğilip, bugün sayamayacağım kadar kitap okudum. Bütün bu okuduklarım, bu birikimin sonucunda şu dünya görüşüne ulaştım. Gerek doğa ve gerekse toplum ve tarih alanında en doğru araştırma yapan ve en doğru sonuçlara ulaşan diyalektik materyalizmdir. Bana göre; diyalektik materyalist teori, dünya görüşü olarak en doğru görüştür.”

ŞEKİBE ÇELENK İLE YAŞAMIN İLK YILLARI

Antakyalı Halit Çelenk ve Selânik’li bir ailenin kızı olan Şekibe Sayar’ın yolları İstanbul Üniversitesi’nin koridorlarında, posta kutusunun önünde ve Hukuk fakültesi sıralarında kesişti. İlk tanışmayı, Halit Çelenk, Sultan Özer’le yaptığı röportajda şöyle anlatmakta:

“Üniversite koridorunda... camekânlı bir raf var... Öğrenciler kendilerine ait mektupları bu raftan alıyorlar… Bir gün ben de oraya gitmiştim. Kendime ait mektupları aldım... Tesadüf bu ya, Şekibe de orada, mektubunu alıyor… Gitmiş, arkadaşlarına sormuş, ‘Bu çocuk kimdir?’ diye. Bir arkadaşı da ‘O Yugoslav’dır, ismi de Wolf’dur’ demiş… Sonra bir gün yine karşılaştık... Bana ‘Sizin isminiz Wolf mu, yoksa Halit Çelenk mi?’ diye sordu. Ben ‘Türküm, Yugoslav değilim, ismim de Halit Çelenk’tir’ dedim. Bu şekilde tanıdık birbirimizi. Aynı sınıftaydık”.

İlerici ve aydınlanmacı bir aileden gelen, okumaya düşkün ve maddi sıkıntı denilen şeyi öğrencilik yaşamında da birebir yaşamış olan Şekibe Sayar da, Halit’in sol/sosyalist görüşlerini paylaşmaktaydı. Halit Çelenk kendi anlatımıyla ‘Şekibe’nin akrabaları aracılığıyla kendisi de Selanikli olan Sabiha Hanım (Sertel)‘ ile tanıştı. Halit Çelenk, daha sonra 12 Eylül’de ‘Aydınlar Dilekçesi’ olayında ve sosyalist mücadelenin bir çok aşamasında ortak çalışmalar yapacakları büyük düşün adamı ve yazar Aziz Nesin’le Tan gazetesinde tanıştı. Şekibe ve Halit Tan Olayı’nı birlikte yaşarlar. Nazım’ı ziyaret için Bursa Cezaevi’ne birlikte gittiler. Birlikte okur ve tartışırlardı. 67 yıl sürecek olan yoldaşlığa, büyük bir aşk eşlik etti, 1943 yılında nişanlandılar 1944’te evlendiler.

Halit Çelenk, askerliğini Zonguldak’ın ilçesi Devrek’te 19. Topçu alayında asteğmen olarak yaptı. Askerliği Antakya’da Mesut Fani Bilgili’nin yanında yapılan avukatlık stajı izler. Stajdan sonra genç çift,  Şekibe Çelenk’in anne ve babasının da yaşadığı Samsun kentine yerleştiler. Samsun’da 1949 yılında ilk ‘sosyalist’ savunmasını yaptı Çelenk. Samsun Baro başkanının uyarılarına kulak asmayan Çelenk, Komünizm propagandasından tutuklanan ve 142. maddeden dolayı haklarında dava açılan iki genç fıstıkçıyı, Ahmet ve Şevket Özparlak’ı savundu, sanıkları beraat ettirdi.

ANKARA VE TİP’Lİ YILLAR

Yaklaşık on yıl Samsun’da ceza avukatlığı yapan Çelenk, 1960 yılında ailesini de alarak Ankara’ya yerleşti ve 1962’de eşiyle birlikte TİP’e üye oldu. Partinin başında Hukuk Fakültesindeki hocalarından Mehmet Ali Aybar bulunmaktaydı. Artık örgütlü mücadele günleri başlamıştı Şekibe ve Halit Çelenk için. Halit Çelenk, TİP Ankara İl Sekreterliği ve Genel Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu; Şekibe Çelenk ise Ankara Merkez İlçe başkanlığı ve Merkez Haysiyet Divanı üyesi olarak görev yaptı TİP’te. Şekibe Çelenk aynı zamanda 1965 milletvekili seçimlerinde TİP’in Yüksek Seçim Kurulu temsilciliği görevini de üstlendi. Çelenk çifti aynı zamanda TİP’in seçimlerdeki radyo konuşmacıları arasındaydılar. Halit Çelenk, 1966 Senato seçimlerinde partinin Adana adayı oldu. Çukurova’yı karış karış gezdi ve sosyalizmin o dönemdeki adıyla ‘toplumcu görüş’ün propagandasını yaptı gittiği her yerde.

Evrensel Basım Yayın’da yayınlanan ‘TİP’te İç Demokrasi’ isimli eserinde yer alan bu konuşmanın bazı bölümleri şöyle:

“İşçiler, köylüler, dar gelirliler,

Çukurova’dan geliyorum. Bu ovada iki kilo soğan parasına 45 derece güneş altında günde 16 saat çalıştırılan tarım işçileri gördüm. ... Bu ovada, gece saat ikide yatağından kalkıp saat dörtte ağanın tarlasında işbaşı yapan, akşama dek emek gücünü pamuk tarlasına akıtan insanlar gördüm… Yıllarca bu yoksul insanlar toprak, iş ve geçim beklediler. Bu ümitle bir çok partilere oy verdiler. Onları işbaşına getirdiler. İktidarlar değişti ama onlar yine yoksul kaldılar…

Emekçi kardeşim, bunun sebebini hiç düşündün mü?

Sen şimdiye kadar oyunu ağaya verdin, dönüp ondan toprak istedin. Sen oyunu fabrikatöre verdin, dönüp ondan işçi hakları istedin. Olamaz bu iş emekçi kardeşim olmaz: Kimse bindiği dalı kesmez. Ağa adama toprak vermez…

Gözlerini iyi aç ve gör ki, sana toprak verecek, sana iş verecek, sana geçim sağlayacak ve geleceğini emniyet altına alacak yegâne parti senin gibi emekçilerin kurduğu ve senden yana olan Türkiye İşçi Partisidir. Türkiye İşçi Partisi’nde ağa yok, fabrikatör yok, tefeci yok. Senin haklarını sana, bu sebeple, rahatlıkla ve kolayca verecektir. Çünkü bir iş kime fayda verecekse, onu o yapar, kime zarar verecekse onu o yapmaz. İnsanlık tarihi de böyle söylüyor...

Kardeşlerim,

 Türkiye İşçi Partisi iktidarında, okul kapıları, bütün emekçi çocuklarına ardına kadar açılacak, senin çocukların en yüksek okullarda devlet parasıyla sonuna kadar okuyacaklar. Okuma, sadece şehirdeki varlıklıların çocuklarına mahsus olmayacak. Senin çocuğun da doktor, mühendis, hakim, kaymakam, mimar, profesör, vali olabilecek. Senin çocukların da dış ülkelerde devlet parasıyla okuyabilecek. Fukara halkımız, Türkiye İşçi Partisi iktidarında, devlet dairelerinden, hastane kapılarından azarlanıp kovulmayacaklar, hastaneler sadece arkalıların değil, bütün halkın hastanesi olacaktır…

Emekçi kardeşlerim,

Türkiye İşçi Partisi, bütün bunları başarmak, topraksıza toprak, işsize iş, evsizi ev sahibi etmek için, işçinin köylünün, dar gelirli memurun sömürülmesin i önlemek üzere, ikinci bir milli kurtuluş hareketinin öncülüğünü yapıyor. İncirlik’te, Çiğli’de, Haymana’da, Diyarbakır’da ve daha bir çok yerde kurulmuş olan Amerikan üsleri, bu üslerde yerleşmiş Amerikan askerleri, yurdumuzun içerden ve dışarıdan sömürüldüğü bu düzeni korumak içindir. Bu üsler, bu askerler, seni dışarıdan sömüren, Amerikan petrol şirketlerinin, otomobil fabrikalarının menfaatleri korunsun diye buradadırlar. Dış sömürücülerle el ele vermiş toprak ağalığı ve aracı düzeni sürüp gitsin diye buradadırlar…

Kırk yıl önce, seni sömürmeye gelen yabancıları süngülerinle yurdumuzdan sen attın. Şimdi aynı savaşı sen oylarınla yapacaksın. Türkiye İşçi Partisi’ne verilen her oy, dış düşmanlara ve onlarla işbirliği yapanlara karşı kazanılan bir zafer olacaktır… Sizleri Türk emekçi halkının tek siyasi temsilcisi Türkiye İşçi Partisi adına saygıyla selamlarım.”

1966 Malatya Kongresi sonrasında bir çok kişinin ihracı ile sonuçlanan olaylarda TİP’ten ayrılmak zorunda kalan Halit ve Şekibe Çelenk, mücadelelerini parti dışında sürdürdüler.

Devrimci meslek örgütlerinin kurulması, devrimcilerin savunması, ilerici ve devrimci örgütlerde yöneticilik görevleri sürdü gitti.

1963 ve 1965 yıllarında sırasıyla; İlerici Avukatlar Derneği ve Devrimci Avukatlar Derneği’nin kuruluşuna öncülük eden ve yöneticileri arasında bulunan Çelenk, 1976 yılında ise yüze yakın meslektaşı ile birlikte Çağdaş Avukatlar Derneği’ni kurdu. ‘Çağımızda Hukuk ve Toplum’ dergisini çıkardı. Anadolu’da hakkında dava açılan ama avukat bulamayan ya da avukat tutmaya mali durumu elverişli olmayan işçi, öğrenci, dernek üyesi ve yöneticisi devrimcilere hukuk bilgisi sağlamak amacıyla dernek adına “Hazırlık Soruşturması Aşamasında Savunma Hakkı”, “Bildiri Yayınlama”, “Devlet Güvenlik Mahkemeleri niçin kaldırılmalıdır?”, “Toplantılar ve Yürüyüşler” başlıklı broşürler yazdı. 1968 yılında Türk Hukuk Kurumu Yönetim Kurulu Üyeliği’ne seçilen, 22 yıl süreyle başkanlığını Prof. Muammer Aksoy’un yaptığı kurumun ikinci başkanlığını yaptı. 1986’da İHD’nin kuruluş çalışmalarına katıldı ve derneğin onur kurulu başkanlığına seçildi. Ayrıca İnsan Hakları Vakfı’nın da kurucuları arasında yer aldı. Aziz Nesin’in öncülüğünü yaptığı Demokrasi Kurultayı’nın çalışmalarına katıldı ve kurultay yönetiminde ve komisyonlarda yer aldı. Bunların yanı sıra, 1986 yılında kuruluş çalışmalarına başlanan ve program ve tüzüğünün oluşturulması için 23 Haziran 1990’da Ankara’da Hazırlık Kurultayı yapılan Sosyalist Birlik Partisi (SBP)’nin çalışmalarına katıldı. Programdaki sosyalist bakış konusunda çıkan anlaşmazlık nedeniyle bu çalışmalarını sürdürmedi.

Yaşamı son bulana dek, Nazım Hikmet’in kız kardeşi Samiye Yaltırım tarafından, 1991 yılında kurulan Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliğine getirildi. Bu görevini yaşamının sonuna dek sürdürdü.

1965 yılında, kuruluş çalışmalarına katkıda bulunduğu Türkiye Öğretmenler Sendikası TÖS’ün hukuk danışmanlığına getirildi. Sendikanın Anayasal varlığı ortadan kalkıncaya dek bu görevini sürdürdü. Daha sonra TÖS’ün devamı olan Tüm Eğitim ve Öğretim Emekçileri Birleşme ve Dayanışma Derneği TÖB-DER’in hukuk danışmanlığını yaptı.

12 Mart ve 12 Eylül askeri dönemleri öncesi ve sonrasında, haksızlığa uğrayan, ezilen, sömürülen, işkence gören, tutuklanan, yargılanan işçilerin, öğrencilerin, gençlerin, aydınların, sanatçıların, parti, sendika ve dernek yöneticilerinin davalarına baktı.

12 MART DÖNEMİ

12 Mart döneminde baktığı sayısız dava arasında, TÖS Davası,  Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve arkadaşlarının savunulduğu 1. THKO davası, ABD Büyükelçisi Komer’in ODTÜ’de arabasının yakılması olayı davası, 15-16 Haziran Olayları ve bunların ardından açılan DİSK davası, Köy Koop yöneticileri hakkında açılan dava gibi çok sanıklı, büyük davalar yanında, Bilim ve Sosyalizm yayınları, Sol Yayınlar gibi bilimsel sosyalizmin eserlerini Türkiye’de ilk kez basan ve bu nedenle 142. maddeden yargılanan Muzaffer Erdost ve Süleyman Ege’nin davaları, bunların yanı sıra Adalet Ağaoğlu, Rasih Nuri İleri, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Metin Demirtaş, Kemal Burkay, Adnan Özyalçıner, Arif Damar, Atilla Aşut, Işık Kansu, Asım Bezirci, Talip Apaydın, Öner Yağcı, Doğan Özgüden, Şiar Yalçın, Cihat Aral, Ayberk Çölok, Aşık İhsani, Melike Demirağ gibi sanatçıların davaları, TİP genel başkanlarından Mehmet Ali Aslan’ın, Mihri Belli’nin davası, TİP yargılanması, Dev Genç, THKP-C, Vahap Erdoğdu ve arkadaşları davası sayılabilir.

12 Mart askeri Cuntası döneminde, Niyazi Ağırnaslı, Erşen Sansal, Kâmil Savaş, Mükerrem Erdoğan, Orhan İzzet Kök, Sadık Akıncılar, Refik Ergün, Muvaffak Şeref, Zeki Oruç Erel, Özden Timurkaynak, Bozkurt Kemal Yücel ile birlikte THKO Davası’nda Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının savunmanlığını yapan Halit Çelenk, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın istekleri üzerine Mükerrem Erdoğan’la birlikte idam gecesi üç gencin yanında bulundu. Deniz Gezmiş ve arkadaşları davası sürerken kendisi ve 10 savunman arkadaşı hakkında, mahkemeye verdikleri yazılı ortak savunmada geçen “önyargı” sözcüğü nedeniyle askeri savcıya hakaret savıyla dava açıldı. Avukatlar Sıkıyönetim askeri mahkemesi tarafından üçer ay hapis cezasıyla cezalandırıldılar. Dava dosyası Yargıtay aşamasında iken çıkarılan 1974 Af Yasası ile ceza ortadan kalktı. Yine Deniz Gezmiş ve arkadaşları davası döneminde cezaevinde Deniz Gezmiş ile görüşme yapan Çelenk hakkında “ağır cezalı suçu övme” suçundan soruşturma açıldı ve Ankara Sıkıyönetim Komutanlığınca tutuklanması istendi. Kendisinin ve bir çok hukukçunun yaptıkları savunmalar sonucunda hakkında takipsizlik kararı alındı.

12 EYLÜL DÖNEMİ VE SONRASI

12 Eylül’de Devrimci-Yol, TÖB-DER, Türkiye Birleşik Komünist Partisi TBKP (Nihat Sargın ve arkadaşları davası), Türkiye Komünist Partisi TKP, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK, Türkiye Yazarlar Sendikası, Türkiye Devrimci Komünist Partisi TDKP, Partizan, Kurtuluş gibi davalarda da savunmanlık yaptı. MHP ve bağlı kuruluşlar hakkında açılan davaya da müdahil davacı aileleri adına katıldı. Birinci Barış Davası’nda avukat iken ikinci Barış Davası’nda sanık iskemlesine oturdu. 1982 yılında öncülüğünü Aziz Nesin’in yaptığı Aydınlar Dilekçesi’nin yazmanlar kurulunda görev yaptı. Dilekçeyi Kenan Evren’e götüren grubun içinde yer aldı. Dilekçeden ötürü bir çok aydınla birlikte, 12 Eylül askeri cuntası tarafından Sıkıyönetim mahkemesinde hakkında dava açılan Çelenk, savunmasında şunları söylemekteydi:

“Bu salonda önemli bir dava görülüyor. Çünkü bu dava ile ‘İnsan Hakları’ ve ‘Demokratik Rejim’ yargılanıyor. Davanın önemi, iddianın tutarlı olmasından değil, dönemin ‘demokrasi’ anlayışından, ‘Hak ve Özgürlük’ anlayışından kaynaklanıyor. Gerçekte yargılanan, iddianamede adı yazılı sanıklar değil, …bir dilekçenin içeriği, önerdiği ve dile getirdiği düşüncelerdir. Halkımızın yıllardır süzgecinden geçerek gelen demokratik özlem ve dileklerini ve çağdaş bir demokrasinin ilkelerini içeren bu dilekçede suç bulamayanlar, biçimsel bir dava görüntüsü altında dilekçede yer alan düşüncelerin yargılanmasını istemişlerdir… Gerçekten bu dava karşısında şaşırmadım… Çünkü 42 yıldan beri hukuk okuyorum. Araştırıyorum. Yerli ve yabancı yayınları inceliyorum, uygulamaları izliyorum. Ulaştığım sonuç odur ki, Hukuk, sınıflı toplumlarda, egemenlerin iradesinin bir yansıması olarak ortaya çıkmakta, bu iradenin bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır… Kölelik düzeni kendi hukukunu, Feodal düzen feodal hukuk, kapitalist düzen de yine kendine özgü hukuku getirmiş ve bunu egemenlerin çıkarları doğrultusunda oluşturmuş ve kullanmıştır.

Ekonomik ve giderek siyasal gücü elinde bulunduran sınıflar ve bunların temsilcileri, yasal düzenlemeleri kendi çıkarları doğrultusunda yapmışlar, uygulamaları bu doğrultuda yürütmüşler, yönetilen sınıf ve tabakaları bu kurallara uymak zorunda bırakmışlar ve yasalara uymayanları suçlu ilan etmişlerdir.

Böylece hukuk kuralları egemenler tarafından bir baskı aracı olarak kullanılagelmiştir…”

Halit Çelenk 12 Eylül döneminde birkaç kez savunmanlıktan sanıklığa geçti. Barış Davası’ndaki ve Aydınlar Dilekçesi olayındaki sanıklıklarının yanı sıra 1982 yılında Ankara Mamak cezaevindeki görüşmesi sırasında TKP davası sanıklarından müvekkili Fethiye Çetin’i cezaevi idaresine karşı isyana teşvikten yargılandı. Yine, 1988’de, ABECE dergisinde yazdığı bir yazıdan ötürü komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla yeniden sanık sandalyesine oturdu. Evinden alınarak DAL’a götürüldü ve Ankara DGM’de yargılandı.

Sanıklığın ötesinde cezaevinde fiziki saldırılara da uğradı Çelenk. MHP ve bağlı kuruluşlar hakkında açılan davada müdahil davacı aileleri adına savunmanlık görevi üslendiği dönemde Ankara Mamak cezaevinde TÖB DER davası sanıklarıyla görüşmesi sırasında ülkücüler Çelenk’e saldırdılar.  

Sınıfsız, sömürüsüz bir toplum uğruna, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm savaşımı uğruna verilen zor ama ödünsüz bir mücadeleyle geçen 90 yıllık bir yaşam, 5 Mayıs 2011’de doğanın yasalarına yenildi. Halit Çelenk, idamlarından 39 yıl sonra, oğulları, yoldaşları, müvekkilleri olan Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in yanına aktı gitti.