“ANAYASA’NIN EKSİKSİZ, TASTAMAM UYGULANMASI”: TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ’NİN ANAYASA MAHKEMESİ’NDE AÇTIĞI İPTAL DAVALARI
(1963 – 1971)
M. Murat ÖNGEL
TANITIM ve ÖZET
Belirli toplumsal sınıf ve fraksiyonların çıkarlarını parlamentoda temsil etmek ve parlamentoların yasama veya denetim yetkilerini kullanmak noktasında en önemli rolü üstlenen siyasi partiler, günümüz temsili siyasetin başat aktörleri olarak öne çıkarlar. “Negatif yasa koyucu” olarak da tanımlanan anayasa yargısı ise, parlamentolar tarafından yapılan yasal düzenlemelerin anayasaya uygunluğunu denetlemesi neticesinde, birbirinden ayrılamaz olan hukuk ve siyasetin içerisinde kendisine önemli bir yer edinir. Anayasalar belli siyasal tercihlerin hukuki bir metin olarak somutlaştırıldığı ve böylece bu siyasi tercihlerin üstün hukuk haline getirildiği metinlerdir. Partilerin savundukları çıkarlar “kanun” biçiminde hukuk hayatına adım atıyor, o sistem içerisinde yasal ve meşru hale geliyorsa, bir kanunun Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali ile hukuk hayatından çıkartılması da, bazı sınıf ve grupların yararına olacak biçimde, belirli çıkarların savunulması anlamına gelecektir. Bu bakımdan, adeta bir madalyonun iki yüzünden bahsetmekteyiz.
Böylesi bir perspektiften baktığımızda, partilerin açtıkları iptal davalarını incelemek iki noktayı aydınlatabilir: (1) Son tahlilde birer hukuki metin olan anayasalar, belirli toplumsal sınıf ve fraksiyonların çıkarları söz konusu olduğunda nasıl anlaşılmakta ve somutlaştırılmaktadır? (2) Siyasi partiler, açtıkları iptal davalarında temsil etme iddiasında olduğu toplumsal sınıf ve fraksiyonların çıkarlarını sahiden korumaya çalışmakta mıdır; eğer öyle ise, bu sınıf ve fraksiyonların hangi çıkarlarını korumaya çalışmaktadır? Çalışmamızda TİP’in 1963 – 1971 yılları arasında AYM’de açmış olduğu iptal davalarını incelerken bu soruların yanıtlarını aramaya gayret ettik. Analizimizi yaparken, AYM’ye götürülen düzenlemelerin içerikleri ve partinin iptal davası dilekçelerindeki argümanlar incelenmiş; bunların iptal davasına konu edilme amacı ile iptal davası gerekçelerinin açıklanması noktasında ise başta TİP’in tüzük ve programı olmak üzere, Partinin tezlerine dair farklı dokümanlar, yasama organı tutanakları ve partinin çizgisinde önemli yeri olan Mehmet Ali Aybar ve Behice Boran gibi aydınların temel tez ve görüşlerinden yararlandık.
Partinin başvurularını incelerken, başvuruları konu itibariyle kategorize eden ve fakat, kronolojik sırayı takip etmeye dikkat gösteren bir yaklaşım benimsedik. Konuya dair yapılan kategorizasyonun, bize partinin temel tezleri ile yaptıkları başvurular arasındaki ilişkiyi gösterececeği düşünülmüştür. Fikrimizce, özellikle Aybar tarafından savunulan, “Sosyalizme açık” olan 1961 Anayasası’nın “tastamam uygulanması”nın üretici güçlerin gelişimine engel olan hukuki düzenlemeleri ortadan kaldıracağı fikri, Partinin başvurularını kategorik olarak şekillendirmiştir. Aynı zamanda, sosyalist mücadele içerisinde bir aktör olan Partinin “ezilen sınıfların” çıkarlarını koruma yönündeki amacı da bu noktada etkili olmuş bir husustur.
Kronolojik sıranın dikkate alınması ise, bu sebeplerle de bağlantılı olarak, TİP’in “kanun yolundan” iktidara yürüme iddiası bakımından dikkate alınmıştır. Yöntemsel bu tercihimiz bize, hem Partinin 1965 seçimlerine girmeden önceki başvuruları için önemli bir konu olduğunu düşündüğümüz “seçime hazırlık süreci”ni gösterebilme, hem de 1965 sonrasında, parlamento içindeki mücadelesini nasıl AYM’de devam ettiğini gösterme şansı tanımaktadır.
Aynı zamanda, Partinin mercek altına aldığımız faaliyetlerini eksiksiz olarak aktarmak için tüketici olmayı tercih ettik. Bu yöntemi benimsememiz, yapılan başvurular açısından okuyucuya Parti faaliyetlerinin mercek altına aldığımız kısmının tamamını sunma kaygısından ileri gelmektedir. Konu ile ilgili olarak “kaydına rastladığımız” başka bir çalışma olmadığı için Parti tarafından yapılan tüm başvurulara kısaca da olsa değinmemizle beraber çalışmamızın başka araştırmalara naçizane bir kaynak olabileceği inancındayız. Bununla birlikte, okuyucuyu yormamak ve çalışmanın odağını korumak adına, konumuz açısından “ikincil” gördüğümüz bazı başvurular ve tartışmalara sonnotlarda yer vermeyi uygun gördük.
Çalışmamızın sonucunda, Partinin başvurularının, programında ortaya koyduğu siyasetin bir devamı niteliğinde ve temsili iddiasında olduğu “tüm ezilen sınıfların” ve özellikle işçi sınıfının çıkarlarına odaklanmış bir nitelik arz ettiği tespit edilmiştir. Ayrıca, özellikle orta sınıfları ilgilendiren yasalara dair başvurularda da Partinin sınıfsal tezleri ile tutarlılık gözlemlenmektedir. Genel olarak Parti programı ile yapılan başvuruların örtüşmesi de dikkat edilmesi gereken bir noktadır.
1961 Anayasası’nın yorumlanma biçimi ile yapılan başvurulardaki hukuki gerekçeler de tutarlılık içerisindedir. “Ezilen sınıfların çıkarlarını koruyucu nitelikte” olan Anayasa’ya aykırılık gerekçelerinde ise hem liberal hukukun temel kavramları, hem de “grevin bir savaş aracı oluşu” gibi liberal hukukun dışında olan argümanlar birlikte kullanılmıştır. Ancak bütün argümanlardaki temel espri, argümanların Anayasa’nın “ruhu”na uygun olarak, sınıf çıkarlarına göre şekillendirilmiş olmasında yatmaktadır. Burada dikkat çekici bir örnek olarak 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’ndaki bazı hükümlere yöneltilen itirazlardan örnek verilebilir. Bu kanunda yer alan grev tanımına karşı yöneltilen anayasaya aykırılık gerekçesinde soyut hukuki eşitliğin ve sözleşme hürriyetinin temel sonuçlarından birisi olan “defi” argümanı öne sürülmüş ve argüman işçilerin lehine olacak şekilde kullanılmıştır. Aynı kanunda yer alan, grev ve lokavt kararlarının “hakkaniyetin gerektirdiği hallerde” ertelenmesine dair hüküm ise, “hakkaniyet” kavramı somut eşitlik prensibine yakın olmasına karşın, işçilerin grev hakkını ortadan kaldırma potansiyeliyle formüle edildiği için anayasaya aykırı olduğu iddia edilmiştir.
Partinin, siyasal temsil ile ilgili kanunların Anayasa’ya aykırılığı gerekçesiyle yaptığı başvurularda imlediğimiz sosyal devlet-siyasal temsile dair kurduğu ilişki, yapılan başvuruların “parlamento çalışmalarının devamı” niteliğinde oluşu ile yakından ilgilidir. Eğer ki Parti “tüm ezilen sınıfları” temsil ediyorsa ve Parti’nin varlığı ile “ezilen sınıflar” Anayasa güvencesi altındaki haklarına kavuşacaklarsa, bunun yolu Parlamento olduğu kadar Anayasa Mahkemesi’nden de geçmektedir.
Bununla birlikte, Partinin temsil iddiasında olduğu sosyal sınıfların çıkarlarını mevcut hukuki düzenlemeleri “defi-hakkaniyet” tartışmasında olduğu gibi eğip bükerek koruma gayretinin somut bir karşılığının olup olmadığı, ancak AYM’nin karar gerekçelerinin de çalışılması durumunda anlam kazanacaktır. Bu makale temel olarak “Parti tezlerinin iptal davası dilekçelerindeki yansımalarına” odaklandığı için bu soruyu net bir cevap vermek şu aşamada mümkün olmamaktadır. Buna karşın, Partinin sınıf siyaseti, mevcut hukuk düzeni içerisinde de verilebilecek bir mücadelenin varlığını doğrulamakta, örneğin “TCK 141-142”nin iptali başvurusunda olduğu gibi buradan –zayıf ve yetersiz de olsa– bir kazanım elde edilebileceğini göstermektedir. Ancak bu kazanımın genel olarak sınıf siyasetinin güçlü olduğu ve aynı zamanda işçi sınıfının siyasal temsilcisi olan bir Partinin parlamentoda yer aldığı bir dönemde elde edildiği de unutulmamalıdır.