Negatif Din Özgürlüğü

(Yazarın Tanıtım Ve Özet Yazısı)

NEGATİF DİN ÖZGÜRLÜĞÜ

Günümüzde insan hakları metinlerinde, ulusal mevzuatlarda ve akademik yazında din ve vicdan özgürlüğü önemli bir yer tutmakta ve kişilerin dini inançları büyük ölçüde korunmaktadır. Bu çalışmada ise bir temel hak olarak din ve vicdan özgürlüğünün önemli bir biçimi olan din özgürlüğünün negatif yönü, diğer bir ifadeyle dinden özgürlük konusu ele alınmaktadır. Laik bir yaşam sürme talebiyle doğrudan ilgili olan negatif din özgürlüğü konusu hem düzenlemelerde hem de akademik yazında büyük ölçüde göz ardı edilmektedir. Söz konusu hakkı kabaca laik bir yaşam sürme; inanmaya, ibadete, dini kurallara uymaya, dini bir cemaate mensup olmaya zorlanmama, gönüllü olsun olmasın bir dini gruba bağlılığın, dini bir kuruma üyeliğin ya da inancın resmi kayıtlara işlenmemesi hakkı olarak tanımlamak
olanaklıdır.

Kamu hukuku sorunlarını aşırı genelleyici bir yaklaşımla ele almak doğru olmasa da kültürel görececi bir yaklaşımla sadece farklılıkların altını çizmek daha verimsiz bir yaklaşım olacaktır. Bu nedenle çalışmada ayrı örneklerden, farklı maddi gerçeklikler üzerinden toplumsal olgular ve bunların hukuki yansımalarına ulaşılmaya çalışılmıştır. Çalışmanın öncelikli hedefi belirli bir hukuk sisteminde negatif din özgürlüğünün özelliklerini tespit etmekten ziyade negatif din  özgürlüğünün genel yapısını ve genel olarak modern hukuk sistemlerinde ortak olan yönlerini ortaya çıkarmaktır. Diğer yöntemlere de kısmen yer verilmekte ise de çalışmanın temel yöntemi tarihsel-karşılaştırmalı yöntemdir.
Literatürde zaman zaman görülen laiklik sekülerlik ayrımı büyük ölçüde kavramlara yüklenen anlamın tarihsel, siyasal ve ideolojik arka planına dayanmaktadır. Ancak laiklik ve sekülerlik kavramları arasındaki ayrıma ilişkin genel geçer bir kural tespit etmek mümkün ve anlamlı görünmemektedir. Bu çalışmada bilinçli olarak yalnızca laiklik ve laikleşme terimlerinin kullanılması tercih edilmiştir.
İncelemenin çıkış noktası küresel olarak laikleşme tezinin gerçekleşmediği ve post-laik olarak adlandırılabilecek bir Dünya’da yaşadığımız tezi karşısında negatif din özgürlüğünün korunması gerekliliği ya da hem bireysel hem de toplumsal seviyede laikliğin bir hak olarak görülüp görülemeyeceği sorunudur. Bu çalışmada değerlendirilen temel varsayımlar şunlardır:
- Din ve vicdan özgürlüğü hem modernleşme hem de laikleşmenin bir ürünüdür.
- Laikleşme ile modernleşme arasında kuvvetli bir bağ bulunmaktadır ancak bu bir zorunluluk ilişkisi değildir.
- Negatif din özgürlüğünün, temel bir yurttaş hakkı olduğunu; laikliğin ve dinden zgürlüğün niteliği itibarıyla talep edilebilir ve devlete pozitif yükümlülükler yükleyen
bir hak olduğunu hem felsefi olarak hem de pozitif hukuk metinleri bağlamında savunmak olanaklıdır.

Negatif din özgürlüğünün incelenmesi ve laikliğin bir hak olarak tanınmasının mümkün olup olmadığının tartışılabilmesi amacıyla çalışma en nihayetinde dinden özgürlüğün ve bu anlamdaki laikliğin hak olarak anlamının tartışıldığı dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde kamu hukuku alanında din dışı düşüncenin nasıl ortaya çıktığı ve bu düşünceyi mümkün kılan gelişmeler, Aydınlanma’nın rolü özellikle vurgulanarak ele alınmaktadır. İkinci bölümde ise modern devlet, laik hukuk ve din ilişkisi tartışılmaktadır. Bu bölüm içerisinde laikliğin ne olduğu, laikleşme kuramı ve bu kuramın karşı cephesinde yer alan post-laiklik incelenmektedir. Çalışmanın üçüncü bölümünde başta doğal haklar kuramı, faydacı kuram ve Hohfeld’in analitik sistemi olmak üzere hak kuramlarına yer verilmektedir. Hakkın kaynağına ve meşruluğuna ilişkin tartışmalar içinde, çalışmanın konusuyla sınırlı olarak da olsa Aydınlanma ve modernleşmeye içkin olan “özgürleşme”  kavramının hakkın kaynağı olarak görülüp görülemeyeceği değerlendirilmekte ve böylece Marksizm’e dayanan bir hak kuramının olanaklılığı tartışmasına kısmi de olsa katkıda bulunulması hedeflenmektedir. Bu bağlamda çalışmada örgütlü dinin etkilerinden korunmak yolunda meşru bir talep hakkının varlığı ve bunun da laikliğin, insan özgürleşmesini ilerletme potansiyeli taşıyan bir yurttaş hakkı olarak kabulüne olanak sağladığı savunulmaktadır. Nihayet son bölümde somut örneklerle Dünya genelindeki din, devlet ve yurttaş ilişkisinin günümüzdeki durumu kamu hukuku çerçevesinde açıklanarak yurttaşın örgütlü din veya hâkim dini inanç karşısında korunmasının gerekli olup olmadığı tartışılmaktadır. Bu bağlamda özellikle AİHM ve Almanya Federal Anayasa Mahkemesi tarafından incelenen vakalarda negatif din özgürlüğü kavramının nasıl yer bulduğu, karşılaştırmalı kamu hukukunda örgütlü dinlere nasıl yaklaşıldığı incelenmiş ve hak kuramları da göz önüne alındığında dinden özgürlüğün ve laikliğin kamu hukukunda nasıl bir yere oturtulması gerektiği değerlendirilmiştir.
Laikleşen bir toplumda sabah evden çıkan bir kişinin hiçbir dini baskıyla karşılaşılmaksızın, herhangi bir ritüele zorlanmaksızın akşam eve dönebileceği varsayılır
ancak modernleşme yahut iktisadi gelişim tek başına kişinin dini baskıdan korunmasını güvence altına alamamaktadır oysa modern hukuk öncelikle yasa önünde eşitlik iddiasına dayanmaktadır. Anayasal eşitliğin temelinde ise laiklik yer almaktadır, zira eşit yurttaşlık her şeyden önce yurttaşların inançları karşısında devletin taraf olmamasını zorunlu kılmaktadır. Modern topluma içkin en azından şekli eşitlik ve fiili laikliğe karşın dini düşünce günümüze dahi önemli ayrıcalıklarla donanmıştır. Öte yandan modernlik insan özgürleşmesi talebine dayanır ve bu özgürleşme talebinin öncelikli hedeflerinden biri toplumsal belirlenimin eski geleneksel biçimlerinden kurtuluştur. Bu özgürleşme çabası aile içinde egemen iktidar ilişkilerinden, yaşamın ve üretimin örgütlenmesine kadar her yerde karşımıza çıkan metafizik ideolojiyi hedef almayı kaçınılmazlaştırır. Doğal olarak modernleşmenin özgürleşme talebi Din ve devletin örgütsel ayrılığını ve  laikleşmeyi de içerir. Çalışmada laiklik ve dolayısıyla negatif din özgürlüğünün modern hak ve özgürlükler ile demokratik toplumlar açısından varlık şartlarından  olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır.