Deniz'lerin Davası
Söyleşiyi Yapan:
Mustafa Balbay
Söyleşinin Yapıldığı Tarih:
2008
Söyleşinin Yayınlandığı Yer:
Mustafa Balbay, Deniz'lerin Davası, Cumhuriyet Yayınları (2012)

“DENİZLERİN DAVASI”

(Serpil Güvenç, 2 Ağustos 2012 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Kitap ekindeki yazısı)

Halit Çelenk’in Denizlerle ilgili son röportajıydı…

2008 yılı… Mevsim yaza dönmüştü. Çelenk’leri ziyarete gelen Balbay işlerinin yoğunluğu nedeniyle daha önce gelemediğini anlattı uzun uzun. Konuşmanın sonunda Balbay ve Çelenk Denizlerle ilgili bir söyleşi yapmaya karar verdiler. Babam memnundu ama hüzünle karışık bir tereddüt vardı bakışlarında. Birkaç yıldır gözleriyle ilgili sorunlar yaşıyor ve okuyup yazmakta bir hayli zorlanıyordu. Çözüm bulundu. Balbay söyleşiyi gerçekleştirecek, gerektiğinde ben babama yardımcı olacaktım.

 İki uzun soru/yanıt maratonu kısa sürede tamamlandı. Böyle bir söyleşiye zenginlik katacağını düşündüğümüz, daha önce yayınlanmamış olan bazı belgeleri de Balbay’a teslim ettik.  Sonuçta, ülke tarihinde önemli bir dönemin kapsamlı ve ayrıntılı bir tanıklığına dayanan röportaj, Balbay’ın kıvrak zekâsı ve gazetecilik deneyiminden gelen ustalığın da devreye girmesiyle birlikte bilgi ve belgelerle harmanlandı ve güzel bir ürün çıktı ortaya.

Görüşme, Denizlerin idamının 36. Yılında, 6 Mayıs gününden itibaren, Cumhuriyet gazetesinde bir hafta boyunca yayımlandı. Balbay, onu kitap haline getirmek istiyordu. Hazırlıklarını da tamamlamıştı. Ne var ki, Ergenekon davası nedeniyle gözaltına alındı ve tutuklandı. Bilgisayarında bu söyleşiye ait bilgilerin de gözaltına alınma sırasında yok olduğu anlaşıldı.

Bu arada, babamın hastalıkları ağırlaşıyor ve kabul etmek zor olsa da birlikte geçireceğimiz günlerin kısalmakta olduğunu hissediyorduk. Sevgili Şükran Soner ile babamın sağlık durumu ve röportajların kitaplaştırılması konularını birkaç kez konuştuğumuzu anımsıyorum.

Halit Çelenk’i 5 Mayıs 2011’de yitirdik. 2012 yılı, 68’in ve Denizlerin idam kararının infaz edilmesinin 40. yılıydı. Şükran Soner aracılığıyla yapılan bir görüşme sonucunda, başlamış olduğu kitap çalışmasını sürdürmesi için bende kayıtlı olan röportajların kendisine iletilmesi düşüncesine Balbay’ın sıcak baktığını öğrendim. Halit Çelenk’in Denizlere kavuşmasının 1. yılında bu iki röportajı ve belgelerini kitap haline getirip okura sunmanın “yaşamın emri” olduğu kanısındaydı. Avukat A. Kemal Şenpolat’ın röportajları Balbay’a iletmesi ve Cumhuriyet yayın ekibinin çabaları sonucunda “Denizlerin Davası” kısa bir süre sonra Cumhuriyet Yayınları arasındaki yerini aldı.

Balbay, 19 Temmuz 2012 tarihli Cumhuriyet Kitap Eki’nde Tülin Tankut’un sorularına verdiği yanıtta, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını konu alan bir çok kitapta, onların sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum yolunda tam bağımsız ve demokratik bir Türkiye’yi hedefleyen mücadelelerinin ve idama giderken bile düşünce ve inançlarından ödün vermeyen o dik duruşlarının merkeze alındığını belirtiyor. Yine kendi ifadesiyle, “Denizlerin Davası”nı farklı kılan, darbe döneminin “hukuksuzluğunun, hukuku araç olarak kullanma adımlarının öne çıkarılması”dır.  Balbay’ın ifade ettiği bu farklılıkların dışında, kitaba konu olan olaylar dizisinin başka bir okuması yapılabilir. O da şudur: Deniz Gezmiş ve arkadaşları davası örneği,  hukukun egemen sınıflar bloğu tarafından düzeni değiştirmek isteyenlere karşı, idam kararı almak ve uygulamak da dâhil olmak üzere, nasıl kullanıldığı gösteren çok somut bir örnek olmuştur.

Kitabın içeriğine gelince:

Öncelikle, Denizlerin, askeri cuntaya bağımlı, atanmış askeri yargıçlardan oluşan ve mahkeme olmayan kurullarda, işlemedikleri bir suçtan yargılanmaları okurla paylaşılmaktadır. Bu durum, burjuvazinin, çıkarları için -Anayasa da dâhil- kendi yasalarını çiğnemekten çekinmediğinin göstergesidir.  Denizlerin yargılanma ve idam sürecinde, Sıkıyönetim komutanlarınca mahkemelere yapılan baskılar, iki değerli Askeri Yargıtay üyesi dışında tüm yargı kademelerinde yer alan “hukukçu”ların idamların onaylanması konusunda gösterdikleri dayanışma, Cumhurbaşkanı Sunay’ın -Faruk Erem’in uyarılarına karşın- idamları tereddüt etmeksizin onaylaması, TBMM’de sağ siyasal partilerin yanı sıra CHP’li milletvekili ve senatörlerin bir kısmının da idamlarda evet oyu kullanmaları ayrıntılı bir biçimde anlatılmaktadır “Denizlerin Davası”nda. Bu “şer” birliği, egemenlerin, düzen savunucularının temsilcilerinin, içinde yaşadığımız kapitalist sömürü düzeninin devam etmesini sağlama ve düzene karşı her türlü muhalefeti ezme konusundaki kararlılıklarını kanıtlamaktadır.

27 Mayısçıların idamları önlemek için çok yoğun çaba gösterdiklerini ve daha da ötesinde, Denizlerin savunmasını üstlenen onbir avukat arasında yer alan Özden Timurkaynak ve Kamil Savaş’ın bu grup tarafından önerildiklerini Halit Çelenk ilk kez Balbay’a açıklamakta. Çelenk, bir başka soruya verdiği yanıtta, Denizlerin mahkemedeki savunmalarının ve son sözlerinin kamuoyu tarafından bilinmesinin gerekliliğine ve önemine işaret ediyor.

Deniz Gezmiş ve arkadaşları davasının, dönemin ekonomik ve siyasal nedenleri temel alınmak suretiyle yorumlandığını yani 12 Mart hukukunun üzerinde yükseldiği yapının irdelendiğini görüyoruz. Sıkıyönetim mahkemelerinde avukatlara uygulanan baskılar, 68 hareketinin kökleri ve günümüz işçi eylemlerine yansımaları, Türkiye ve Avrupa’daki öğrenci eylemlilikleri, 68 gençliği ile 2000’li yıllar gençliğinin karşılaştırılması ve benzeri başlıklar kitapta tartışılan konular arasında yer almakta.  Balbay’ın düzenlediği sorular çerçevesinde şekillenen röportajlar, kendisinin girişteki yorumu ve sonuçta ne olduğuna dair yaklaşımıyla birlikte ele alındığında, “Denizlerin Davası” temelinde bir dönemin siyasal/toplumsal panoramasının çizildiği görülüyor.

Okurun değerlendirme hakkını sınırlamamak açısından kitapla ilgili daha uzun bir bilgilendirmeden kaçınmayı seçiyorum. Ne var ki, ülkenin siyasal yaşamında önemli bir uğrak olan ve bir askeri cunta öyküsü olmanın ötesinde bir anlam taşıyan 12 Mart’a dair birkaç ekleme yapılabileceğini düşünüyorum.

 12 Mart, 12 Eylül’ün öncüsüdür. Bugünleri yeşerten ortamın, Özal’ın ANAP’ının, 24 Ocak kararlarının, ülkemizi emekçiler açısından yangın yerine çeviren neo liberal politikaların ve AKP iktidarının hazırlayıcısıdır. Emperyalizm, iç ve dış sermaye çevreleri ve askeri cunta; ilk kez, kurulu sömürü düzenini bir emekçi iktidarı ile değiştirmek ve insanlık onuruna yakışır bir dünyada yaşamak talebini dile getirenlerin ve bu uğurda mücadele edenlerin kararlılığını idam sehpasında sınamaya çalışmıştır 12 Mart’ta. Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm özlemi uğruna savaşanlar ve onların inançları ipe götürülmek istenmiştir Deniz, Yusuf ve Hüseyin’le birlikte.

12 Mart’ın Sıkıyönetim Mahkemeleri, onları izleyen Devlet Güvenlik Mahkemeleri, günümüzdeki Özel Yetkili Mahkemelerin öncülleridirler. Ayrıca, içinde yaşamakta olduğumuz “sivil” cunta döneminin, bir çok uygulamasıyla, 12 Mart ve onu izleyen 12 Eylül askeri dönemlerinin hukuksuzlukların çoğunu içerdiği rahatlıkla söylenebilir. Bu olgu, asker ya da sivil olmanın ötesinde, tüm baskı uygulamalarının, faşizm denemelerinin, sınıfsal yönüne işaret etmesi açısından önemlidir. Egemen sınıflar, her dönemde, baskı ve zor araçlarını kullanarak muhalif güçleri ezmeye çalışmaktadırlar. Özlenen ise, Halit Çelenk’in ifadesiyle, insan haklarına dayalı, gerçek hukuktur yani “egemen sınıfların tarih boyunca kendi çıkarları için düzenledikleri baskı kuralları değil, sınıf savaşımları sonunda ezilen halk yığınlarının kazandığı hak ve özgürlüklerin oluşturduğu hak ve özgürlükler demeti”dir.

Ve Balbay haklıdır, bugün Türkiye’de “idam kararına imza atan Ali Elverdi’nin ruhu dolaşıyorsa, Deniz Gezmişlerin ruhu da dolaşıyor” derken.

Ve yine haklıdır: “Haklı olan Denizlerdi, kazanan da onlar olacaktır”! derken.

Haksızlığın olduğu her yerde direnenlerin yükselen sesleri duyulmakta.

“Denizlerin Davası” Türkiye’de sosyalist hareketin direniş tarihinin bir parçasıdır. Kitap, Halit Çelenk’in Denizlerle ilgili bu son kapsamlı değerlendirmesi çerçevesinde, 68 direnişini de kamuoyuyla buluşturduğu için, bizler açısından ayrı bir değer taşımaktadır.

Balbay’ı kutluyor ve bu yazının Silivri’de yazılan son kitap için kaleme alınan son yazı olmasını bütün kalbimle diliyorum.