Yayın tarihi: 9 Mayıs 2019 - 14:35
Serpil Çelenk Güvenç'in Kapanış Konuşması

Öncelikle beş yıldır desteklerini bizden esirgemeyen Türkiye Barolar Birliği yöneticilerine teşekkür ediyorum. Ruhi Su Dostlar Korosu’nun değerli katılımcılarına ve sevgili Ilgın Su’ya bizimle bugünü paylaştıkları için sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. En önemli teşekkürüm de siz değerli dostlarımıza. Sizlerin katkısı olmasaydı bu toplantıları yapmamız ve sürdürmemiz olanaksız olurdu. Sağolun, varolun.

Halit Çelenk 2000li yıllarda “Çözüm nerede?” ve “Demokratikleşme masalı” başlıklı iki yazı yazdı. Yazılar, 17 kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan Gazi Olayları’na ilişkindi. Öldürümlerle ilgili olarak tutuklanan 20 polis memuru hakkında dava açılmış, 18’i beraat etmiş ve geriye kalan 2 polis memuru ise çok düşük cezalar alarak kısa bir süre sonra tahliye edilmişlerdi.

Halit Çelenk bu yargı kararından hareketle, kararın “demokratikleşmenin yaşamsal önemini” gösterdiğini söyler. Ona göre, yeterli bir demokratikleşme programı gerçekleştirilmediği takdirde, yargı alanındaki adaletsizlikler, yargısız infazlar, çete-mafya faaliyetleri, faili meçhul cinayetler, şeriat devleti kurma girişimleri, hatta işsizlik, enflasyon, sendikasızlaştırma gibi ekonomik, sosyal ve hukuksal aksaklıklar önlenemez.

TBMM’de Anayasanın 81. Maddesine göre “hukukun üstünlüğü ve herkesin insan haklarından yararlanma hakkı” üzerine and içenler, bu andı hep unutmakta ve “hukukun üstünlüğünü ve hukuk devletinin gereklerini bir kenara iterek kendilerinin ve temsil ettikleri sınıfların çıkarlarını korumayı yeğlemektedirler. Dahası, siyasal iktidarlar demokratik atılımları hep boğmaktadırlar;

Çelenk’e göre bunun nedeni şudur;

“Demokratikleşme gerçekleştirildiği zaman bu ülkenin insanları aydınlanacak, bilinçlenecek, örgütlenecek, kaderlerini özgürce çizebileceklerdir. Günün sermaye sınıflarının temsilcisi olan sağ siyasal partileri de ... konumlarını yitirecekler, demokratikleşme masal olmaktan çıkacak, gerçek demokrasi toplumsal gelişmenin yolunu açacaktır”.

Çelenk’in Demokrasiden hukuk devletini anladığını, demokratikleşmeden de,  işçi ve emekçi sınıf ve tabakaların yüzyıllar boyu sürdürdükleri mücadeleyle kazandıkları düşünce, örgütlenme, grev, toplu iş sözleşmesi, basın özgürlükleri, kişi dokunulmazlığı, beden bütünlüğü, yargı bağımsızlığı ve benzeri haklarını kullanabilmesi ve kendi ürettiği toplumsal emekten hakça payını alabilmesi, daha da ötesi bu sömürü düzenini değiştirebilmek için özgürce örgütlenebilmesi ve mücadele edebilmesini anladığını da vurgulayalım.

Bugün ülkede ne kadar “demokrasi” var?

- Barış isteyen Ayşe öğretmen 6 yaşındaki Deran’dan uzak, cezaevinde. Cezaevlerinde anneleriyle çile dolduran bebek sayısı 1000’i bulmakta.

- Çocuk bile denemeyecek yaştaki bebelere tecavüz eden yaratıklar sokaklarda geziyor.

- ÇHD’li Selçuk Kozağaçlı ve birçok avukat cezaevlerinde. Selçuk babasının cenazesine elleri kelepçeli olarak getiriliyor. Savunma hakkı başka bir paralel evrende kalmış olacak ki avukatlar adliye kapılarında güvenlik güçlerince darp ediliyor, yerlerde sürükleniyorlar.

- Ana muhalefet partisi başkanına yumruk atan yaratık sokakta geziyor.

- Cumhuriyet gazetesi yazar ve çalışanlarından Güray Öz, Musa Kart, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör, Emre İper yeniden hapiste çile dolduruyorlar. Aziz Nesin’in Azizname’sine Kayseri’de AKP belediye başkanınca yer tahsisi yasaklanıyor!

- Kadın tecavüzcü ve katliamcıları iyi hal indiriminden serbest bırakılıyor.

- Grev yasakları olağanlaşıyor. AKP’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana, sonuncu yasak da 7 Ocak 2019 Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile gelen dahil olmak 16 grev yasaklanıyor. İş cinayetleri- katliamları ülke tarihinde görülmedik bir şekilde yükseliyor, binlerle değil, on binlerle sayıyoruz onları.

- Soma katilleri sokaklarda geziyor.

- Tarikatların kol gezdiği ülkemizde Süleymancılar cemaatine ait Aladağ yurdunda 11 çocuk yanıyor. Sanıklar kasıttan değil, taksirle ölüme sebebiyetten suçlanarak cezaları azaltılmaya çalışılıyor.

- Gel de “TC şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz…” Mustafa Kemal’i anımsama!

- Evladı RABİA NAZ’ın iktidar yandaşı olduğunu düşündüğü katillerinin yakalanması için uğraşan isteyen baba akıl hastanesine yollanmak isteniyor.

- İktidar yandaşı sermaye gruplarının düğününde kapatılan yollara isyan eden bir avukat Sertuğ Sürenoğlu Cumhurbaşkanlığı korumalarınca ters kelepçelenip 2 saat boyunca kıyasıya dövülüyor. Evinde hapis tutularak hastaneye bile gitmesi engelleniyor. Bunu yapanlar ellerini kollarını sallayarak geziniyorlar.

- Öte yandan, Değerli iktisatçı Mustafa Sönmez hoca gece yarısı evinden alınarak ifadeye götürülüyor.

- Muhalefet milletvekilleri cezaevlerinde sürünüyor.

- KHK mağduru değerli akademisyenlere ve barış isteyen demokratik kitle örgütü yöneticilerine ceza yağıyor.

Bu ve benzeri sayısız haksızlık, hukuksuzluklar ülkedeki demokrasinin sefaletini gözler önüne seren, Tevfik Fikret’in 95’e doğru şiirindeki isyanını (kanun diye kanun diye kanun tepelendi) her gün bize anımsatan birkaç örnek sadece.

Bu tablodan karamsarlık çıkar mı?

KARAMSARLIK defterinde yazmayan bir sözcüktü Halit Çelenk’in.  Umudun hangi dağın ardında olduğunu hep düşündü ama umuttan umudunu hiç kesmedi. Kara, kapkara tablolarda bir mavi ışık aradı, durdu. Ve buldu da. Umut büyük şairin dediği gibi hep insandaydı. Ve müvekkili Metin Demirtaş‘ın betimlediği gibi;

“… umutsuzluk yasak (tı)/yılgın türküler söylemek de/çünkü yürüyor(du) umudun ordusu/ umutsuzluğu kurşuna dizerek”

Peki umudun öznesi neydi?

Çelenk’e göre, “kapsamlı bir demokratikleşme programı, ancak emekçi halk yığınlarının çıkarlarını koruyabilecek devrimci bir iktidar yaşama geçirebilir”.

Bugünlerde de kara, kapkara karanlıkta bir mavi ışık arıyoruz.

Ülkemiz ve bütün dünya eşitlik ve özgürlük arayışının, insanın kurtuluşuna götürecek savaşımın sancılarını yaşamakta.

Ne mutlu bizlere ki, “emeğin suskun olan bayrağı” sessizliğini bozmuştur ve dünya emekçi sınıfları her ülkede, çeşitli yöntemlerle, özgür ve eşit bir dünyayı yaşama geçirebilme kavgası vermekteler.

Büyük insanlık artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyor.

Büyük insanlık barbarlığa teslim olmayı reddediyor.

Emekçiler yani büyük insanlık, tek çözüm olan sınıfsız, sömürüsüz, insan onuruna yakışan bir toplumsal düzene giden yolun taşlarını birer birer dizmektedir ülkelerinin yollarına.

Halit Çelenk’in de yaşamının ve mücadelesinin yegâne hedefi olan yepyeni bir hayat doğacaktır bizde ve ülkelerde.

Bir delikanlı bahar bizde de kışı yenmeye başlamadı mı?

Karanfiller dallara inmedi mi?

“Zulüm onlardan yanaysa /gökyüzü bizden yana”

Gergedanlar gelincikleri asla yenemeyecek!

Er ya da geç aydınlık karanlığı yırtarak kendine yer açacak ve “Böyle derin özlemli / böyle yoğun öfkeli, böyle umutlu / şu karanlık günler” i halkın örgütlü gücü ışığa boğacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.